2013 yılında  “Yerel Basın AB yolunda” başlığı altında üç gün süren bir eğitim seminerine katılmıştım.  Ülkenin dört bir yanından gelen yerel gazete imtiyaz sahipleri ve yöneticileri olarak dönemin AB Bakanı Egemen Bağış ve İngiliz Büyükelçiliği katkıları ile gerçekleşen programda AB yerel gazete destek ve hibe fonları hakkında bilgi ve eğitim aldık.

Büyük bir çoğunluğun eğitim programının sonunda yapılacak gala gecesinde etkinliğin anısı olarak birer demet Euro beklediğini şaşkınlıkla gözlemlemiştim.

Oysa dikkatle takip ettiğim seminerde bize balık servis etmeyi değil, balık tutmayı öğrettiklerini anladım. 

AB fonlarının bütçesine aday ülke olarak bizde katkıda bulunuyoruz. Ama fonlardan yararlanma konusunda başarılı değiliz.

Öncelikle toplumsal kodumuza işlenmiş olan “Adamını bulmadan, aracıyı doyurmadan kredi teşvik ve hibe alamazsın” algısı ile kafadan kendimizi eliyoruz. 

Ardından “Benim süper bir projem var ama kime nasıl anlatacağım da para verecek” tembelliği ile girişimci ruhumuza Fatiha okuyoruz.

Bütün bunları aşsak bile başvuru formatını iyi okumadığımız için projemiz usulden ret yiyince yine hüsrana uğruyoruz.

Günün sonunda aklımda kalanları sıralarsak;

AB projelerinde torpil gerekmediği gibi torpil de geçmiyor.

Projenin sunumunda AB başvuru formatına ve açık olan fasıla uygunluk çok önemli oluyor.

Kurumsal başvurular, toplumsal ve sosyal projeler, AB üye ülkelerden bir partner ile proje çalışması eşitler içerisinde artı bir yazıyor.

Kimse hesabına yatırılacak nakit para hayali kurmasın. Projede belirlenen yatırım, ekipman ve diğer gider kalemleri faturalarına ödeme yapılıyor.

O dönemden hatırladığım proje sunup destek alan girişimci sayısı ikiyi geçmedi.

Beş yıl kadar önce de meslektaş dostlarıma geleneksel medyanın büyük bir hızla çökeceğini ve internet medyasının önem kazanacağını ve aslında basın emekçileri açısından iyi olacağının altını çizerek söylemiştim.

Basılı gazetede personel, kağıt, baskı, dağıtım giderlerinin karşılanması için yatırımcı gerektirdiğini bunun bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de böyle olduğunu, internet medyasının daha hızlı iletişim gücü ile sadece emekçilere gereksinimi olduğunu ifade etmiştim.

Bizler geri durunca çark geri durmadı ve yeni basın yasası çıksa bile o sisteme uygun kriterlere sahip internet medyalarını yine sermaye grupları kurdu ve sistem değişmedi.

Bütün bunları yeniden anımsamamın nedeni de dün akşam bir grup gazeteci arkadaş ile birlikte konuk olduğumuz toplantıdır.

İletişim Stratejileri Ajansı CEO'su Mehlika Gider, İletişim Danışmanı Nazan Demir ve Gazeteci AB Projeler Danışmanı Ümit Sezgin ile gazeteciliğin geleceği, AB projeleri, konuları üzerinde güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

Ve bence yeni nesil gazetecilik adına doğru iletişimin yöntemleri üzerine tezler geliştirdik.

Siz siz olun bu üç ismi unutmayın.

Genç gazeteci kardeşlerimizin kariyer gelecekleri için endişelerini duymaktan yaşadığım üzüntüyü, Mehlika Gider’in çözüm her zaman vardır yaklaşımı ile unutuverdim.

Ben o gece orada iyi ki vardım ama meslekte gelecekte var olacakların da orada olmasından daha çok mutlu oldum.

Kafamda projeler ve dilimde dinlediğim türkülerle geceye veda ederken, bu geceyi organize eden Ömer Aydoğdu’ya da teşekkür ettim.